30 Kasım 2019 Cumartesi

Küçük Şeyler: Basit hikâye, iyi anlatım, güçlü film

Yazının podcast yayını: Masa Üstü: Bölüm 1 - Küçük Şeyler


Kıvanç Sezer'in Küçük Şeyler filmi, oldukça sınıfsal bir hikâye anlatmasına rağmen sınıfın empoze edilen yaşam tarzı, bir modaymış gibi sunulan hastalıkları ve sınıfın dışından bakıldığında önemsiz gibi görünen sorunları nedeniyle sanki bireysel bir meseleyi temel alıyormuş gibi görünüyor. Filmde büyük olaylar, şok edici çatışmalar yer almıyor. Aslında basit, küçük ve orta sınıf için çok tanıdık bir hikâye anlatmasına karşın sınıfsal eleştirinin yerindeliği ve başarılı bir temsil sunması ile film izlenmeyi hak ediyor.

Küçük Şeyler, festivallerde hakkı teslim edilmiş bir film. Malatya Film Festivali'nde en iyi film, en iyi aktör ve en iyi aktris dallarında ödül alan film, Adana ve Antalya'dan da ödüllerle dönmüştü. Küçük Şeyler, bu yılın en merak ettiğim filmlerinden biriydi. Bunda filme güvendiği için yapımcısı olduğunu düşündüğüm Tolga Karaçelik'in rolü büyük. Film bu beklentilerimi boşa çıkarmadı.
Başta da söylediğim gibi aslında basit bir hikâye anlatan film, kurgusu ve sinema dili itibari ile farklı ve başarılı. Bunun yanı sıra ölçülü olarak kullanılan komedi ve absürt mizah öğeleri de içerikle, aslında bir açıdan da orta sınıfın diliyle uyumlu.

Film, günümüzde orta sınıfın ücret almaya devam ettiği sürece yani aralıksız bir çalışmaya bağımlı olarak görece iyi bir hayat sürebildiğini, bu görece iyi hayatın da aslında sürdürülebilir bir borçlanmayla mümkün olduğunu hatırlatıyor. Orta sınıf, sahip olduğu her şeyde aslında kaçınılmaz olarak bankalarla ortak. Uzun vadelere yayılmış borçlarla gelir dengesi sağlanabildiği için iyi bir hayat sürüyormuş illüzyonuna kapılan baş karakterimiz Onur, aynı kaderi paylaştığı tüm beyaz yakalılar gibi koltuğu altından çekildiği an plazanın yüksek katlarından sert bir düşüşle zemine çakılıyor.

"Sürdürülebilir borçlanma" birkaç aylık işsizliği bile tolere edemediğinden bir beyaz yakalının işsiz kalması, tıpkı Onur'un yaşadığı gibi, hayatın her anını etkiliyor. Plazalarda kendisine verilen tuhaf ve karşılıksız sıfatları, kapıdan çıktığı anda kaybeden beyaz yakalının, işsiz kaldıktan sonra aynı seviyede bir iş bulması oldukça güç. Onur da alıştığı düzeni sürdürebilmek için ısrarla aynı düzeyde bir iş aradığından durum gitgide daha da umutsuz bir hal alıyor. Bu umutsuz durum, uzunca bir zaman sürdüğünde basit bir mutsuzluktan öteye gidip depresyona  da kolayca varabiliyor.

Filmi izleyince insanın mutluluğunun aslında "istikrara" bağlı olduğunu düşündüm. Alt sınıf bir çalışan, işsiz kaldığında çok sayıda benzeri bulunan işini yeniden kolayca bulup hayatına kaldığı yerden devam edebiliyor. Ancak orta sınıfın hayatı, bu noktada daha acıklı. Zamanla yükseldiği seviyeyi aniden kaybeden orta sınıf, elindeki tüm varlığı da "hayatına ortak olan" bankaya kaptırma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu ekonomik buhran, psikolojik olarak da bireyi çöküntüye uğrattığında beyaz yakalı, hayatını da kaybetme riskine sahip.

Amerika'da benzerlerine birkaç defa rastlanan ve büyük toplumsal sonuçları olan ekonomik krizler, Amerikan sinemasında orta sınıfın yaşadıklarını konu alan filmlere kaynaklık etti. Bunlardan biri olan The Company Men'de (2010) kriz sonrası birçok ailenin başına gelenler anlatılırken çözüm yine sistemin içinde gösteriliyor, film umut dolu bir sonla bitiyordu. Küçük Şeyleri izleyince ister istemez bu film geldi aklıma. Küçük Şeyler, isminde de olduğu gibi büyük bir krizi, büyük toplumsal sonuçları, birçok kişinin başına gelenleri anlatmıyor. Bir ailenin, herhangi bir zamanda yaşayabileceği kendisi küçük ama sonuçları büyük olayları anlatıyor. Dahası ve bence en önemlisi The Company Men iki yüzlü bir tutumla umut pompalarken Küçük Şeyler, Onur'u ve onun gibi milyonlarca kişiyi tıpkı sistemin onlara yaptığı gibi öylece ortada bırakıyor.




___________

Meraklısı için:

Türk filmleri listem
En iyi Türk filmleri 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder