24 Haziran 2024 Pazartesi

Bu da müziğin şâhıdır!

 "Sen İstanbul şâhısın / O da Galata şâhıdır"... II. Mehmed'in şiiri, asırlar sonra Çağlar Fidan'ın notaları ve sesi ile buluştu; ortaya müziğin "şâh"ı çıktı


Bir şehri tanımanın, keşfetmenin, gerçek mânâsı ile hâkim olmanın en iyi yolu yürümektir. Hele de bu şehir, İstanbul gibi her sokağında, her köşesinde sizi ilginç bir karşılaşmanın beklediği bir şehirse... İstanbul'da çok büyük bir keyifle –bir Orhan Pamuk romanındaymışım gibi- amaçsızca yürürüm sık sık. Yine böyle bir anda, İstiklâl'den yürüyerek Eminönü'ne vardığımda büyük bir sürpriz karşıladı beni. Fakat bu kez görebildiğim değil, kulaklığımdan duyabildiğim bir sürpriz. Uygulamada şarkılar arasında dolaşırken fark edip ilk kez dinlediğim bir şarkı...

Kısa bir kanun sesi ve ardından "Sen İstanbul şahısın" sözleri... Fatih Sultan Mehmed'in daha doğru bir ifade ile "Avnî"nin bir şiirinden tanıyordum bu dizeleri. "Sen İstanbul şâhısın." İstanbul, bu mısraı yazan Sultan Mehmed'in yaşadığı ve ondan sonra yaşanacak yüzyıllar boyunca tam da ayağımı bastığım bu tarihi yarımadayı kapsıyordu yalnızca. Ve şarkı devam ediyordu: "O da Galata şâhıdır". Galata yani az önce geldiğim, tam karşımda duran, "İstanbul" olmayan o "öteki" yer. İstanbul bu kez, yaklaşık 600 yıl öncesinden bugüne uzanan bir sürprizle karşımdaydı.

Bu şarkıyı ilk kez dinliyordum ama şarkının sahibi tanıdıktı. Son birkaç yıldır çok severek dinlediğim Çağlar Fidan'ın, o gün yayımlanmış yeni bir şarkısıydı bu: Sevgililer Çağı'na Bir Şarkı. Sultan Mehmed'in sözleri, yüzlerce yıl sonra notalarla birleşmiş, ortaya dinlerken beni mest eden, defalarca başa sardığım harikulade bir eser çıkmıştı. İstanbul gibi bir şeydi bu; hem yeni hem de çok eski.

Yakından bir bakış

Şarkının açılışındaki mısra, aslında şiirin son mısraıydı. Şarkı, bu güçlü şiirin ilk beyti ile devam etti: "Bir güneş yüzlü melek gördüm ki âlem mâhıdır / O kara sümbülleri âşıklarının âhıdır." Avnî, ilk mısrada "melek" dediği sevgilinin yüzünü güneşe benzetiyor ve âlemin ay gibi ışığını ondan aldığını söylüyor. İkinci mısrada, yine divan şiirinin çok tipik bir benzetmesi ile sevgilinin yüzüne sarkan zülüfler, saç lüleleri, sümbüle benzetiliyor. Ancak bu zülüfler, aynı zamanda ona âşık olanların bağrından duman gibi yükselen "ah"lardır. Şiirden "âlemin sevgilinin ışığını ay gibi yansıttığı" anlamı çıktığı gibi “sevgilinin yüzünün ay gibi parladığı” anlamı da çıkar. Bu durumda burada Avnî’nin kelimelerle çizdiği hayal; çevresi âşıkların "ah" dumanları yani siyah bulutlar ile kaplanmış bir dolunaydır.

Şarkı, şiirin iki beytini atlayıp o muhteşem mısralara varıyor: "Gamzesi öldürdüğüne lebleri cân verir / Varsa o rûh-bahşın dini İsa râhıdır" Sevgili, gamzesi (ki divan şiirinde çoğu zaman bir ok gibidir) yani bir bakışı ile öldürdüğü kimseye, dudakları ile öperek ya da güzel bir söz söyleyerek can bağışlar, onu diriltir. Ölüleri diriltmenin ise Hz. İsa'nın mucizelerinden biri olduğuna inanılır. O yüzden Avnî, bu benzetmeyi bir sonraki mısra ile de bağlıyor: Varsa o ruh bahşeden güzelin dini, İsa'nın yoludur. Tıpkı onun gibi ölülere can verir.

Divan şiirinde sevgilinin bir Hristiyan olarak anlatılması da yaygın bir unsurdur. Avnî şarkının açılışında ve şiirin sonunda yer alan mısra ile (diğer mısralarda da ayrıca yine buna ilişkin göndermeler var) bunu daha da pekiştirir: "Avnîyâ kılma gümân kim sana râm ola nigâr / Sen Sitanbul şâhısın, ol Kalata şâhıdır" Şair, ey Avnî diyerek kendisine sesleniyor burada. Sesleniyor seslenmesine de ne dediği konusunda benim şüphem var. Muhammet Nur Doğan, Fâtih Divânı ve Şerhi'nde bu dizeyi "Gönül verdiğin güzelin sana râm olacağını asla umma" diye çeviriyor; "Çünkü sen, (nihayetinde) İstanbul’un şahısın; o ise (güzellik ülkesinin başkenti olan ve içinde, cennet gibi, hurilerin dolaştığı) Galata’nın padişahıdır." Doğan "Galata'nın gayr-i müslimlerin yaşadığı bir semt olduğunu" hatırlatarak "Avnî'ye göre içerisinde dolaşan huri gibi güzellerle Galata’yı görenlerin, Firdevs cennetine gönül vermez olduğunu, şairin beyitte sevgilinin padişah olduğu Galata ile kendisinin padişah olduğu İstanbul’u karşılaştırdığını, Galata’yı üstün görerek oranın padişahı olan sevgilinin, İstanbul’un padişahı olan kendisine baş eğmeyeceğini düşündüğünü" söylüyor. Ancak "kılma gümân kim sana râm ola nigâr" ifadesini "o güzelin sana boyun eğeceğinden şüphe etme" olarak anlamak da mümkün gibi görünüyor. Yine de divan şiirinde "mutlu aşk" olmadığını, aslolanın âşığın sıkıntı çekmesi olduğunu düşünürsek sevgilinin boyun eğmemesi, bu geleneğe daha uygun düşüyor.

Şarkı burada bitiyor ama ben tekrar tuşuna basıyor, yarımadada kalabalıkların içinde yürümeye devam ediyorum: "Sen İstanbul şâhısın, o da Galata şâhıdır"...

 

************

Suriçi'nden sekiz manzara

Bu şarkı aslında Çağlar Fidan'ın eylül ayında çıkaracağı albümün son şarkısı imiş. Fidan’ın ilk stüdyo albümü “Intra Muros Istanbul” (Lat. “intra muros”: duvarlar içinde), sekiz şarkıyla Suriçi İstanbul'undan sekiz fragman sunacak. Şarkılardan her biri Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Suriçi'nden bir mekâna veya karaktere referansta bulunuyormuş. Albümde Sevgililer Çağı'na Bir Şarkı'nın dışında örneğin 1847’de Kumkapı’da doğmuş Ermeni müzisyen Udi Afet’in şarkısı, 1600’lü yıllarda Sultan İbrahim’in huzurunda oynanılan raksın müziği, 19. yüzyılın ortalarında Çapa’da “Acem’in Evi” adlı bir randevu evinde çalışan bir yosma için bestelenmiş bir şarkı da var. Albümde solo performansların yanı sıra bir kuartet ve iki düet bulunuyor. Bu şarkılarda Fidan’a Asineth Fotini Kokkala (kanun), Erhan Bayram (İstanbul kemençesi), Nikos Papageorgiou (lavta) ve Muaz Ceyhan (yaylı tanbur) eşlik ediyor. Heyecanla eylül ayını bekliyoruz.





(Milliyet Arkeoloji, 38) Haziran 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder