Bugün evlerimizde, sokaklarımızda mağrur bir tavırla gezip dolaşan sevimli dostlarımız kediler, bir zamanlar tanrı olarak görülüyordu. İnsanoğluyla ilişkisinde oldukça ilginç bir tarihe sahip olan kedilerin edebiyattaki yansıması da çok renkli
İnsanoğlunun
hayvanlarla ilişkisinin bir zamanlar yalnızca maddi çıkara dayandığı,
evcilleştirmenin de bu şekilde başladığı söylenebilir. Bugün ise kedi, köpek
gibi evcil hayvanlarla ilişkimiz özellikle de kent yaşamında böyle bir çıkar
ilişkisinin çok uzağında. Tek isteğimiz onlar için güvenli bir yuva ve
karınlarını doyurabilecekleri yiyecekler temin edip sevgi verdikten sonra biraz
da sevgi görmek. Ancak kedilerle ilişkimizin böyle yürümediği malum. Onlardan
tek beklentimiz kendileri için temin ettiğimiz yiyeceklerle karınlarını doyurup
lütfettiklerinde de biraz sevebilmemize izin vermeleri! Yine de yaramazlıkları,
mırlamaları, gurlamaları, bizi güldüren oyunları, kendilerini sevdirmek
istediklerindeki tavırları, kibirleri ve masumiyetleriyle evlerimizin baş
köşesindeler.
Evcil kedilerin ilk olarak 9 bin yıl önce Yakın Doğu ve Mısır'da ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu kedilerin atalarının Avrupa vahşi kedisi ya da Afrika vahşi kedisi olma ihtimali yüksek. Daha düşük ihtimalli bir diğer görüş ise orman kedisinin, evcil kedilerin atası olduğu yönünde. Evcil kedilerin Avrupa'ya yayılışının Roma Dönemi'nde olduğu biliniyor. Araştırmacılar, Vikinglerin de kedileri, deniz ticaret yolları üzerinden daha uzak noktalara taşıdığını söylüyor.
Nasıl evcilleştiler?
Kedi ve insan, kuvvetle muhtemel tarıma geçişe bağlı olarak yakınlaştı. Avcılık ve toplayıcılığın ardından kendi yiyeceklerini kendileri üretmeye başlayan atalarımız, hasat ettikleri tahıllar sayesinde fare gibi kemirgenler için bulunmaz bir ziyafet sunmaya başlamıştı. İnsanoğlunun yetiştirdiği tarımsal ürünlere ortak olan kemirgenler, insanlar tarafından bir araya toplanmış yiyeceklere zahmetsizce ulaşabiliyordu. Ama onların bu zahmetsiz beslenmesi, onları avlayarak beslenen diğer hayvanlar için de ziyafet demekti. Farelerin, insanların yaşadığı bölgelerde yoğunlaşmasını fırsat bilen kediler de böylece insana yaklaşmış olmalı. İnsanoğlunun da kârlı çıktığı bu ilişki, ilk evcilleştirilen hayvan olan köpeklerin aksine insanın çabasından bağımsız, kedilerin arzusuyla ortaya çıkmışa benziyor. Bu başlangıç, günümüzdeki kedi-insan ilişkisine de sirayet etmiş gibi görünüyor. Bugün de evlerimizde bile bizlerden bağımsız, başlarına buyruk şekilde, sanki biz onları değil de onlar bizi sahiplenmiş gibi yaşamaya devam ediyorlar.
Tanrıça Bastet
Kedilerin,
kendi evimizde bizi misafir konumuna düşüren kudreti, belki de Antik
Mısırlıların bu hayvanlara fazla yüz verip onları tanrılaştırmasından ileri
geliyordur. Hâlâ o günlerin hatıraları ve özlemiyle yaşıyor olabilirler! Mısır
mitolojisinde Güneş tanrısı Ra'nın kızı olan tanrıça Bastet, kedi formunda
çıkar karşımıza. M.Ö. 2800'lerde Bastet dişi bir aslan görünümündeyken
(neticede o da bir kedidir) M.Ö. 900'lü yıllardan sonra evcil kediye dönüşmüş.
Antik Mısır'da kedilerin hem koruyucu ve sadık hem de saldırgan ve bağımsız
olabilmeleri, "tanrısal" bir özellik olarak görülmüş.
Mısır'da
çok sayıda mumyalanmış kedi de bulunuyor. Ancak bu "sevgi"nin başka
bir tezahürü daha var. Eski Mısırlıların, ölüleriyle birlikte gömmek için özel olarak
yavru kedi yetiştirip kurban ettikleri de biliniyor.
Antik Yunan'da, Mısır'daki gibi özel bir konumu yok kedilerin. Yalnızca Artemis'in, bazen kediye dönüştüğünü görürüz.
"Gazi kedi"ye ağıt
Kedilerin
tarihi kadar edebiyatı da renklidir. Bugün şehirlerimizin ayrılmaz bir parçası
olan ve tarihte de İstanbul sokaklarında gezen Batılı seyyahları şaşırtan
kedilere, Klasik Türk Edebiyatı'ndan Evliya Çelebi Seyahatnamesi'ne, modern
şiirden öykülere kadar pek çok alanda ilginç biçimlerde rastlarız. Örneğin 16.
yüzyılda bir kedi, divan şiirinde ölenlerin ardından yazılan
"mersiye" türündeki şiirin konusu bile olmuştur. Meâlî mahlaslı şair,
"Mersiye-i Gürbe" yani "kedi mersiyesi" olarak
adlandırılan, bir görüşe göre ise "hiciv" olan bu şiirde fiziksel
özelliklerini, cesurluğunu, avcılığını mizahî bir şekilde, abartılı bir dille
övdüğü kedisinin "dindarlığı"ndan bile söz eder. Meâlî'ye göre
kedisi, "nice kafir fare öldürmüş bir gazi"dir, her sabah kalkıp
elini yüzünü yıkayacak kadar temizdir. "Çıkdun elden n'edelüm ansızun
eyvâh pisi" mısraı ile başlayan ve kedinin öve öve bitirilemeyen
özelliklerinin sayıldığı şiirde her kıta, kedinin ölümünden duyulan acıyı
anlatan aynı mısra ile biter: "N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi."
18. yüzyılda Ebubekir Kânî'nin kedinin ağzından yazdığı "Hirre-name" adıyla bilinen mektupta ise evden kaçan "Pamuk kızı Tekir" isimli kedi, sahibinden özür diler. Tabii bu metin, ast-üst ilişkisinde itaate ilişkin bir sembol olarak görülebilir.
Fikret'in Zerrişte'si
Edebiyatımızın
en ünlü kedilerinden biri de şüphesiz Tevfik Fikret'in Zerrişte'sidir.
"'Yaz aşkına dair' dediniz... İşte: Çocukken / Gâyet afacan bir kedi
sevdim ki elimden / Bir lahza bırakmazdım; uyurken kucağımda..." diye
başlayan şiirde Tevfik Fikret, bütün sevdiklerinde bu kedinin değişen ruh
hallerini, hırçın simasını gördüğünü anlatır. Beşir Ayvazoğlu, Fikret'in
gerçekten Zerrişte isimli bir kedisinin olup olmadığının, kedileri sevip
sevmediğinin ise farklı tanıklıklara göre şüpheli olduğunu söyler.
Nurullah Ataç ise şiirlerinde yoğun olarak Farsça ve Arapça kelimeler kullanmasıyla bilinen Fikret'in kediye Farsça "altın ip" anlamına gelen Zerrişte ismini vermesiyle alay eder: "Kediye koyduğu ada da bakın: 'Zerrişte'... İlle 'Pamuk, Mestan, Sarman, Zertop' desin demiyorum, başka adlar da olur. Ama 'Zerrişte' nasıl olur? Bir deneyin: 'Gel, pisi pisi, Zerrişte...'"
Kedi sevmek
Bin yıllar önce karşılıklı bir maddi fayda ile başlayan kedi-insan ilişkisi bugün insanın sevme-sevilme ihtiyacının bir sonucu olarak devam ediyor gibi. Ahmet Haşim, "insandan kaçan muhabbetin ilticagâhı"nın kedi olabileceğini söyler. Kedi denildiğinde akla gelen ilk yazarlardan Bilge Karasu ise şöyle der: "Kedi sevmek, kedinin kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir. (...) Kedi, verdiği azrak mutlulukların ne ölçüde bilincindedir, bilemem ama, biz bu mutlulukların azraklığı ölçüsünde kölesi oluveririz onun."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder