23 Şubat 2022 Çarşamba

Tarih ve Edebiyatın Sevimli Özneleri: Tanrı Kedilerden Merhum Pisiye

Bugün evlerimizde, sokaklarımızda mağrur bir tavırla gezip dolaşan sevimli dostlarımız kediler, bir zamanlar tanrı olarak görülüyordu. İnsanoğluyla ilişkisinde oldukça ilginç bir tarihe sahip olan kedilerin edebiyattaki yansıması da çok renkli 




İnsanoğlunun hayvanlarla ilişkisinin bir zamanlar yalnızca maddi çıkara dayandığı, evcilleştirmenin de bu şekilde başladığı söylenebilir. Bugün ise kedi, köpek gibi evcil hayvanlarla ilişkimiz özellikle de kent yaşamında böyle bir çıkar ilişkisinin çok uzağında. Tek isteğimiz onlar için güvenli bir yuva ve karınlarını doyurabilecekleri yiyecekler temin edip sevgi verdikten sonra biraz da sevgi görmek. Ancak kedilerle ilişkimizin böyle yürümediği malum. Onlardan tek beklentimiz kendileri için temin ettiğimiz yiyeceklerle karınlarını doyurup lütfettiklerinde de biraz sevebilmemize izin vermeleri! Yine de yaramazlıkları, mırlamaları, gurlamaları, bizi güldüren oyunları, kendilerini sevdirmek istediklerindeki tavırları, kibirleri ve masumiyetleriyle evlerimizin baş köşesindeler.

Evcil kedilerin ilk olarak 9 bin yıl önce Yakın Doğu ve Mısır'da ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu kedilerin atalarının Avrupa vahşi kedisi ya da Afrika vahşi kedisi olma ihtimali yüksek. Daha düşük ihtimalli bir diğer görüş ise orman kedisinin, evcil kedilerin atası olduğu yönünde. Evcil kedilerin Avrupa'ya yayılışının Roma Dönemi'nde olduğu biliniyor. Araştırmacılar, Vikinglerin de kedileri, deniz ticaret yolları üzerinden daha uzak noktalara taşıdığını söylüyor.

Nasıl evcilleştiler?

Kedi ve insan, kuvvetle muhtemel tarıma geçişe bağlı olarak yakınlaştı. Avcılık ve toplayıcılığın ardından kendi yiyeceklerini kendileri üretmeye başlayan atalarımız, hasat ettikleri tahıllar sayesinde fare gibi kemirgenler için bulunmaz bir ziyafet sunmaya başlamıştı. İnsanoğlunun yetiştirdiği tarımsal ürünlere ortak olan kemirgenler, insanlar tarafından bir araya toplanmış yiyeceklere zahmetsizce ulaşabiliyordu. Ama onların bu zahmetsiz beslenmesi, onları avlayarak beslenen diğer hayvanlar için de ziyafet demekti. Farelerin, insanların yaşadığı bölgelerde yoğunlaşmasını fırsat bilen kediler de böylece insana yaklaşmış olmalı. İnsanoğlunun da kârlı çıktığı bu ilişki, ilk evcilleştirilen hayvan olan köpeklerin aksine insanın çabasından bağımsız, kedilerin arzusuyla ortaya çıkmışa benziyor. Bu başlangıç, günümüzdeki kedi-insan ilişkisine de sirayet etmiş gibi görünüyor. Bugün de evlerimizde bile bizlerden bağımsız, başlarına buyruk şekilde, sanki biz onları değil de onlar bizi sahiplenmiş gibi yaşamaya devam ediyorlar.

Tanrıça Bastet

Kedilerin, kendi evimizde bizi misafir konumuna düşüren kudreti, belki de Antik Mısırlıların bu hayvanlara fazla yüz verip onları tanrılaştırmasından ileri geliyordur. Hâlâ o günlerin hatıraları ve özlemiyle yaşıyor olabilirler! Mısır mitolojisinde Güneş tanrısı Ra'nın kızı olan tanrıça Bastet, kedi formunda çıkar karşımıza. M.Ö. 2800'lerde Bastet dişi bir aslan görünümündeyken (neticede o da bir kedidir) M.Ö. 900'lü yıllardan sonra evcil kediye dönüşmüş. Antik Mısır'da kedilerin hem koruyucu ve sadık hem de saldırgan ve bağımsız olabilmeleri, "tanrısal" bir özellik olarak görülmüş.

Mısır'da çok sayıda mumyalanmış kedi de bulunuyor. Ancak bu "sevgi"nin başka bir tezahürü daha var. Eski Mısırlıların, ölüleriyle birlikte gömmek için özel olarak yavru kedi yetiştirip kurban ettikleri de biliniyor.

Antik Yunan'da, Mısır'daki gibi özel bir konumu yok kedilerin. Yalnızca Artemis'in, bazen kediye dönüştüğünü görürüz.

"Gazi kedi"ye ağıt

Kedilerin tarihi kadar edebiyatı da renklidir. Bugün şehirlerimizin ayrılmaz bir parçası olan ve tarihte de İstanbul sokaklarında gezen Batılı seyyahları şaşırtan kedilere, Klasik Türk Edebiyatı'ndan Evliya Çelebi Seyahatnamesi'ne, modern şiirden öykülere kadar pek çok alanda ilginç biçimlerde rastlarız. Örneğin 16. yüzyılda bir kedi, divan şiirinde ölenlerin ardından yazılan "mersiye" türündeki şiirin konusu bile olmuştur. Meâlî mahlaslı şair, "Mersiye-i Gürbe" yani "kedi mersiyesi" olarak adlandırılan, bir görüşe göre ise "hiciv" olan bu şiirde fiziksel özelliklerini, cesurluğunu, avcılığını mizahî bir şekilde, abartılı bir dille övdüğü kedisinin "dindarlığı"ndan bile söz eder. Meâlî'ye göre kedisi, "nice kafir fare öldürmüş bir gazi"dir, her sabah kalkıp elini yüzünü yıkayacak kadar temizdir. "Çıkdun elden n'edelüm ansızun eyvâh pisi" mısraı ile başlayan ve kedinin öve öve bitirilemeyen özelliklerinin sayıldığı şiirde her kıta, kedinin ölümünden duyulan acıyı anlatan aynı mısra ile biter: "N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi."

18. yüzyılda Ebubekir Kânî'nin kedinin ağzından yazdığı "Hirre-name" adıyla bilinen mektupta ise evden kaçan "Pamuk kızı Tekir" isimli kedi, sahibinden özür diler. Tabii bu metin, ast-üst ilişkisinde itaate ilişkin bir sembol olarak görülebilir.

Fikret'in Zerrişte'si

Edebiyatımızın en ünlü kedilerinden biri de şüphesiz Tevfik Fikret'in Zerrişte'sidir. "'Yaz aşkına dair' dediniz... İşte: Çocukken / Gâyet afacan bir kedi sevdim ki elimden / Bir lahza bırakmazdım; uyurken kucağımda..." diye başlayan şiirde Tevfik Fikret, bütün sevdiklerinde bu kedinin değişen ruh hallerini, hırçın simasını gördüğünü anlatır. Beşir Ayvazoğlu, Fikret'in gerçekten Zerrişte isimli bir kedisinin olup olmadığının, kedileri sevip sevmediğinin ise farklı tanıklıklara göre şüpheli olduğunu söyler.

Nurullah Ataç ise şiirlerinde yoğun olarak Farsça ve Arapça kelimeler kullanmasıyla bilinen Fikret'in kediye Farsça "altın ip" anlamına gelen Zerrişte ismini vermesiyle alay eder: "Kediye koyduğu ada da bakın: 'Zerrişte'... İlle 'Pamuk, Mestan, Sarman, Zertop' desin demiyorum, başka adlar da olur. Ama 'Zerrişte' nasıl olur? Bir deneyin: 'Gel, pisi pisi, Zerrişte...'"

Kedi sevmek

Bin yıllar önce karşılıklı bir maddi fayda ile başlayan kedi-insan ilişkisi bugün insanın sevme-sevilme ihtiyacının bir sonucu olarak devam ediyor gibi. Ahmet Haşim, "insandan kaçan muhabbetin ilticagâhı"nın kedi olabileceğini söyler. Kedi denildiğinde akla gelen ilk yazarlardan Bilge Karasu ise şöyle der: "Kedi sevmek, kedinin kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir. (...) Kedi, verdiği azrak mutlulukların ne ölçüde bilincindedir, bilemem ama, biz bu mutlulukların azraklığı ölçüsünde kölesi oluveririz onun."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder