Anadolu’nun yerli halkı Karialılar ve Leleglerin kenti Stratonikeia, Helenistik Dönem’den günümüze, “yaşayan” bir yer oldu. Kente binlerce yıl önce olduğu gibi, Zeus ve Hekate’ye adanmış iki kutsal alandan gelen yolların ulaştığı kapıdan girdiğinizde farklı dönemlerin iç içe geçip kaynaştığı, kapıları birbirine açılan farklı kültürlerin izlerinin bulunduğu bir yerleşime adım atmış olursunuz. Kâh bir Osmanlı camiinin ahşap kapısından içeri girer, kâh meclis binasının duvarında Grekçe, Latince ve Osmanlıca yazıları yan yana görürsünüz.
https://www.milliyet.com.tr/tatil/arkeoloji/birbirine-acilan-kapilar-6776009
"Çanakkale’den Antakya’ya, İstanbul’dan Hopa’ya, Akdeniz veya Karadeniz kıyılarınca gidelim, Anadolu topraklarını, düzlük, yayla, dağ, ırmak veya göl olsun, karış karış dolaşalım, binlerce yıllık bir tarihin izlerini taşımayan bir karış toprağa rastlamayız. Ne mutlu Anadoluluyum diyene, yazasım geliyor. Öyle ya, uygarlıkların dolup kaynaştığı bu toprak üstünde dünyaya gelmek, onların beşiğinde çeşitli kültürlerin seslerinden bir ninni ile sallanmak az mutluluk mu?”
Azra Erhat, Mavi Anadolu kitabına bu sözlerle başlıyor. Yıl 1956. Bir yıl sonra, Muğla’da yaşanan bir depremin ardından Yatağan ilçesinin Eskihisar köyü, mevcut yerleşimin kuzeyine taşınıyor. Birbiriyle ilgisiz gibi görünen iki olay... Fakat biraz yakından bakmakta fayda var. Taşınan bu köy, Cumhuriyet’in Eskihisar’ı, Osmanlı’nın Eskişar’ı, Antik Dönem’in ise Stratonikeia’sıdır. Burası tam da Azra Erhat’ın dediği gibi, uygarlıkların iç içe geçip kaynaştığı, binlerce yıllık bir tarihin izlerini taşıyan Anadolu topraklarının en güzel örneklerden biridir. Milliyet Arkeoloji ve İş Sanat iş birliğiyle düzenlenen “Kültürel Miras Buluşmaları”nın ikinci durağıydı Stratonikeia. Harıl harıl kazı ve restorasyon çalışmalarının sürdüğü bu kentte, Kazı Başkanı Prof. Dr. Bilal Söğüt’ün anlatımıyla farklı kültürlerin “kapıları”ndan girdik, farklı dönemlerin yollarını adımladık.
Bölgede yerleşim
Stratonikeia, Yatağan Ovası’nda bir yolculuk yapmak isteyenlerin geçiş güzergâhında kurulu. Bu önemli konum, bölgede yerleşimin tarihini çok gerilere götürüyor. Örneğin Stratonikeia’nın çevresindeki kalıntılardan Gökbel Dağları’nın yamaçlarında bulunan kaya resimleri Neolitik Dönem’e uzanıyor. Kente beş kilometre mesafede bulunan Asartepe Höyük’teki buluntular Kalkolitik Dönem’e tarihlenirken, Stratonikeia’daki en eski buluntu ise Batı Nekropolü’nde yer alan, benzerleri Iasos’ta (Muğla/ Milas) görülen Kyklad tipi mezar. Kentteki yerleşimin M.Ö. 2. binin ortalarına kadar uzandığı düşünülüyor. Farklı dönemlerde Atriya, Khrysaoris, Idrias, Hekatesia gibi isimlerle anılan kent, en büyük imar faaliyetini M.Ö. 4. yüzyılda, Anadolu’da Antik Dönem’in önemli hükümdar ailelerinden, Karia bölgesinde hüküm süren Hekatomnidlerin idaresi altındayken görmüş. Kente Stratonikeia adı ise M.Ö. 3. yüzyılda Seleukos Kralı I. Antiokhos tarafından karısı Stratonike’ye atfen verilmiş. M.Ö. 2. yüzyılın sonlarında Roma’ya bağlanan kent M.S. 138-161 yıllarında ise Hadrianoupolis olarak anılmış.
Bizans’tan bugüne
M.S. 325 yılında Hristiyanlığın resmi din olarak ilan edilmesiyle kentte bazı yapıların işlevleri değiştirilmiş. M.S. 8. yüzyılla sona eren Erken Bizans Dönemi’nde büyük bir gelişme kaydeden kentin, bu dönemdeki gücüne tekrar kavuşmak için Osmanlı Dönemi’ne kadar beklemesi gerekmiş. Osmanlı’da Eskişar olarak isimlendirilen yerleşim, Cumhuriyet’le birlikte Eskihisar adını almış. 1957’deki depremin ardından mevcut yerleşim terk edilmiş ve Eskihisar sakinleri önce köyün kuzeyine, ardından da şu anda köyün yerleşik bulunduğu alana taşınmış. Fakat antik kentin bulunduğu bölgede de yerleşim daima devam etmiş.
En büyük gymnasion
Kentte kazılar, 2008 yılından bu yana Prof. Dr. Bilal Söğüt başkanlığında sürüyor. Söğüt, Stratonikeia’da gezmeyi bir “rüya”ya benzetiyor. Zira kentte her bir adımınızda Helenistik Dönem’den Cumhuriyet’e, Roma’dan Osmanlı’ya geçmek mümkün. Antik Dönem’in en büyük gymnasion’u 105x267 metrelik ölçüleriyle burada bulunuyor. Yapının, M.Ö. 166 yılından sonra halkın bağışları ile inşa edildiği, daha sonraki dönemlerde de çeşitli düzenleme ve yenileme çalışmalarından geçtiği biliniyor. Yapıda yarım yuvarlak bir bölüm ve bunun iki kenarında ikişer adet dörtgen mekânlar yer alıyor. Tarih ve felsefe gibi dersler için öğrencilerin yarım yay şeklinde oturduğu yarım yuvarlak mekân “ephebeion”; “bedensel eğitim”e ilişkin dersler için ise dörtgen mekânlar kullanılmış. Söğüt, gymnasion’un sadece kuzey bölümünün kazıldığını belirterek, burada yer alan köy meydanını korumak istediklerini kaydediyor: “Burası Antik Dönem’in en büyük gymnasion’u, doğru ama böyle bir Helenistik yapının içerisinde yaşayan bir köy meydanı olması daha da güzel.” Söğüt, sık sık buranın “yaşayan” bir yer olduğunu, tarihin ancak böyle korunabileceğini vurguluyor. Antik kentteki en ilginç yapılardan biri de “latrina” (umumi tuvalet). 92 kişilik bu latrinanın Roma İmparatorluk Dönemi sonrasında, Geç Antik Çağ’da da kullanıldığı düşünülüyor. Mimari kalıntılar, latrinada oturma yerlerinin köşelerde mermer, orta bölümlerde ise ahşap olduğunu gösteriyor.
Kapıların törensel işlevi
Kentteki bir diğer önemli yapı Kuzey Şehir Kapısı. Burası, Lagina Hekate ve Panamara Zeus kutsal alanlarından gelen kutsal yolların kente ulaştığı yerdi. Dolayısıyla kapı, şehre giriş gibi temel bir işlevi yerine getirmekle birlikte törensel bir işleve de sahipti. Kentin Klasik ve Helenistik dönemlerdeki kapısının da bugün kalıntılarını görebildiğimiz Roma Dönemi’ne ait kapının bulunduğu noktada olduğu düşünülüyor. Bu ihtişamlı kapı tamamı ile ayakta olduğu dönemde Athena, Apollon gibi tanrı ve tanrıçalara ait heykellerin bulunduğu iki katlı bir çeşme ile bu çeşmenin doldurduğu yarım yuvarlak bir havuz ve bunların her iki tarafındaki kemerli girişlerden oluşuyordu. Lagina Hekate Kutsal Alanı’ndan gelen taş döşeli kutsal yol, iki kemerli girişten batı girişine ulaşıyordu. Panamara Zeus Kutsal Alanı’ndan gelenler ise törenlerde kente ilk adımlarını doğu girişinden atıyordu. Panamara’dan alınan Zeus heykelinin at üzerinde kente taşındığı bu törene atfen doğu girişinde Zeus’un at üzerinde getirilişi ve kurban sahnesine dair iki kabartma bulunuyordu.
Meclis binası
Stratonikeia’daki Helenistik Dönem’e ait yapılardan olan bouleuterion (meclis binası), kalıntıları ve duvarlarındaki yazıtları ile 18. yüzyıldan itibaren seyyahların kente gelmesini sağlamış. Yapıdaki yazıtlardan biri Grekçe bir takvim. Romalı devlet adamı, ünlü hatip Cicero’nun öğrencisi Menippos tarafından hazırlanan bu takvimde yılın 12 ayı ve hangi ayın kaç gün olduğu yazılı. Yazıt bir “akrostiş” de içeriyor. Takvimin Menippos tarafından hazırlandığını da buradan anlıyoruz. Satır başlarındaki harfler yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda takvimin Stratonikeialı Menippos tarafından icat edildiğini tarihe kayıt düşüyor. Yapıdaki bir başka yazıt ise Latince yazılmış “tavan fiyat listesi”. Yaklaşık 1700 yıllık bu yazıtta Roma İmparatoru Diocletianus’un emriyle enflasyonu önlemek amacıyla, satılan ürünler ve verilen hizmetlere ilişkin tavan fiyatlar belirlenmiş. 23 metrekarelik yazıtta sebze, meyve, zeytinyağı, balık, ayakkabı gibi 200’den fazla ürün ve hizmetin fiyatları yer alıyor. Bouleuterion yapısında kentte iç içe geçmiş kültürleri işaret eden bu Grekçe ve Latince yazıtlara Osmanlı Dönemi’nden yazıt ve kabartmalar da eşlik ediyor. Neyin tarihi olduğu bilinmeyen Hicri 1017 Receb/ Miladi 1608 Ekim-Kasım tarihi, yapının duvarına Arap harfleriyle nakşedilmiş. Yine duvardaki “Sâhibuhu ve mâlikuhu Ömer Ağa” yazısı ile de bu yapının bir dönem Ömer Ağa’ya ait olduğu, dolayısıyla farklı işlevlerle kullanılmaya devam edildiği anlaşılıyor.
Tarih ve hayat
Yaklaşık 12 bin kişilik tiyatrosu, tahminen Beylikler Dönemi’ne -14. yüzyıla- tarihlenen Selçuk Hamamı, Osmanlı Dönemi’ne ait Şaban Ağa Camii, gösterişli evleri ve daha burada sayamadığım pek çok yapısıyla kâh Stratonikeia kâh Eskihisar, üst üste birikmiş kültürleriyle ziyaretçilerini yaşayan bir tarihe tanık olmaya çağırıyor. Bir Osmanlı duvarında Antik Dönem’e ait mimari parça, camide Roma Dönemi sütunu, tarihin içinde tarih, tarihin içinde hayat var burada. Antik kentlerde gezerken, binlerce yıl önce, benim bugün bastığım taşlara basmış birinin peşinden gittiğimi hayal ederim. Stratonikeia’da ise zihnimde, binlerce yıl içinde aynı duvara dokunmuş on binlerce insanın üst üste biriken hayali parmak izlerinden bir resim belirdi. Binalar, taşlar, yollar, bize binlerce yıllık öyküler anlatıyor. Yalnızca büyük insanların büyük öykülerini, muktedirlerin gücünü, zenginliğini değil; tarihin herhangi bir yerinden sıradan bir insanın sıradan öyküsünü de aktarıyorlar bugüne. Yeter ki o hikâyeyi görmenin, aramanın keyfine varabilelim.
LAGİNA KUTSAL ALANI
Stratonikeia yaklaşık 8 km’lik kutsal yolla Lagina Hekate Kutsal Alanı’na bağlanıyor. Hakkında fazla bir bilgi bulunmayan gizemli tanrıça Hekate’ye adanmış bu kutsal alandaki görkemli tapınağın M.Ö. 2. yüzyılın sonu ile M.Ö. 1. yüzyılın başlarında inşa edildiği düşünülüyor. Kutsal alanda bulunan “propylon”dan (anıtsal geçiş) başlayarak kent kapısına ulaşan yol, burada gerçekleştirilen törenlerin, şenliklerin önemli bir parçasıydı. Burada farklı sıklıklarda düzenlenen çeşitli şenliklerden “anahtar taşıma şenlikleri”nde anahtar taşıyan genç kız, tören alayı ile birlikte kutsal yoldan yürüyerek anahtarı Lagina’dan Stratonikeia’ya götürüyor ve tekrar kentten kutsal alana getiriyordu. Bu törenle yer altı dünyasının anahtarının Hekate’nin elinde olduğu, kutsal alanın da Stratonikeia’ya bağlı bulunduğu anlatılıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder