20 Eylül 2021 Pazartesi

Bitmeyen dönüşün bitmeyen etkisi: Odysseia

Homeros'un Odysseia'sı, başına türlü felaketler gelmesine rağmen zor durumlardan ustalıkla sıyrılmasını bilen bir kahramanın yer aldığı, sürükleyici, zamanda kırılmalarla dolu, fantastik bir dizi gibidir adeta!

Mitoloji, sözle başlar. Tüm mitler, yazıyla kayıt altına alınmadan önce yalnızca dilden dile, kulaktan kulağa ulaşan sözlerden ibarettir. Yuhanna İncili'nin o veciz ilk cümlesinde söylenildiği gibi: Başlangıçta söz vardır. Mitler, efsaneler, şiirler, masallar, destanlar yalnızca sözlü olarak aktarılır. Her anlatımda biraz daha değişerek, biraz daha zenginleşerek, biraz daha eksilerek ya da biraz daha büyüyerek yeni baştan yazılır. 

Mitolojik kahramanların en bilinenlerinden biri olan Odysseus için de durum böyledir. Ancak Yunan mitolojisinin bugün hâlâ ilgiyle okunmaya, edebiyatı ve sinemayı etkilemeye, esin kaynağı olmaya devam eden bu önemli kahramanının oluşumunda şüphesiz Homeros'un da payı büyüktür. Aktardıklarıyla tarihe de ışık tutan, Antik Çağ'ın büyük ozanı Homeros'u "Batı uygarlığının ilk ve en büyük ozanı, yurttaşımız" diye tanımlar Azra Erhat ve ekler: "Homeros burcu burcu Anadolu kokar."

Yurttaşımız Homeros, "şimdiye kadar yazılmış en iyi macera hikâyelerinden biri" olarak tanımlanan Odysseia'da, Odysseus'un büyük serüvenini anlatır. Erhat, bu destanın bir romana ya da filme benzetildiğini söyler. Haklıdır da. Ama biz bu benzetmelere bugün "dizi"yi de eklesek yerinde olur. Zeki, kurnaz, zor durumlardan ustalıkla sıyrılmasını bilen bir kahramanın yer aldığı, sürükleyici, zamanda kırılmalarla dolu, fantastik bir dizi!

İthake Kralı

Kahramanımız, Yunanistan'ın kuzeybatısında İthake adasında doğar. Babası İthake Kralı Laertes'tir ancak Laertes'in karısı Antikleia'nın Sisyphos ile birlikte olduğu ve Odysseus'un aslında Sisyphos'un oğlu olduğu da söylenir. 

Babasının yerine tahta çıkan Odysseus'un ilk önemli macerası, Troya (Truva) Savaşı'nın da nedeni olan güzeller güzeli Helen'e talip olmasıyla başlar. Ancak pek çok talibi bulunan Helen'den vazgeçer Odysseus. Onun yerine Helen'in amcası İkarios'un kızı Penelopeia'ya talip olur. Penelopeia da edebiyattaki en önemli kadın kahramanlardan biri olur böylece. Odysseus'a sadakati ile adeta sadakatin simgesine dönüşür. Helen de taliplilerinden Menelaos, evlenir.

"Truva atı"nın mucidi

Penelopeia ile evlenip çocukları olan Odysseus, çok geçmeden Helen'in, Troya Kralı'nın oğlu Paris tarafından kaçırıldığı haberini alır. Troya Savaşı'nı başlatacak olan bu olayın ardından istemeyerek de olsa savaşa gider Odysseus. 10 yıl süren savaşta birçok kahramanlıklar göstermesinin yanında, şehrin savaşarak alınamaması üzerine "tahta at" fikrini ortaya atan kişi de odur. Ama asıl macerası, savaşın ardından başlayacaktır.

Uzun süren savaşın bitmesi, yurda dönüşünün de müjdesidir. Ancak bu müjde Odysseus için on yıl sonra gerçekleşecektir. Deniz, denizlerin tanrısı Poseidon, kahramanıza bir türlü geçit vermeyecektir. 

Dönüş yolculuğu başlıyor

Odysseus on iki gemisiyle çıktığı yolculukta fırtınaya yakalanır. Böylece Troya'dan sonra 10 yıl sürecek macerasının ikinci durağı olan Kikonların ülkesine ulaşır. Trakya'da yaşar Kikonlar. Odysseus, burada İsmaros kentine çıkıp halkı öldürür. Ancak gece Kikonların saldırısı sonucu altı adamını kaybedip şehirden kaçar. Mora yarımadasına doğru yol olurken rüzgârın Kythera adasına gönderdiği Odysseus ve arkadaşları, oradan "lotus yiyenler"in ülkesine çıkar. Lotus, sırrı çözülememiş bir besindir. Nilüfer diyen de var, hurma eriği ya da hünnap olduğunu söyleyenler de. Ne olduğunu bilmediğimiz bu bitkiyi, yerliler gibi Odysseus'un arkadaşları da yer. Ancak yurtlarını unutturur bu bitki onlara. Daima bulundukları yerde kalmak isterler. Zorla gemilere bindirir Odysseus arkadaşlarını ve yola çıkarlar bir kez daha. Rotaları, kuzeyi gösterir. 

Keçilerle dolu bir adaya çıkar Odysseus. Oradan da adanın yakınlarında Kyklopların yani bilinen adlarıyla Tepegözlerin yaşadığı yere geçerler. Burada içinde bir mandıranın bulunduğu mağarada Tepegöz tarafından esir alınır Odysseus ve adamları Tepegöz, Odysseus'un arkadaşlarını yerken, her zamanki gibi kurnazca bir plan yapar Odysseus da. Tepegöz'ü sarhoş edip gözünü çıkardıktan sonra kaçmayı başarır. Ancak baltayı taşa vurmuştur. Tepegöz, Poseidon'un oğludur. Denizlerin tanrısının öfkesi Odysseus'un peşini bırakmayacaktır. 

İnsan yiyen devler

Odysseus ve git gide eksilen arkadaşlarının bir sonraki durağı rüzgâr tanrısı Aiolos'un adasıdır. Burada iyi ağırlanırlar, giderken de bütün rüzgârların içinde durduğu bir tulum verir Aiolos yolculara ve güzel bir rüzgâr eşliğinde uğurlar onları. Yolculuk sırasında Odysseus uykudaykan tayfa, tulumu açar ve korkunç bir rüzgâr çıkıverir dışarı. Büyük bir zorlukla günler süren yolculuğun ardından Laistrygonların ülkesine ulaşırlar. Odysseus ve adamları burada da insan yiyen devlerin saldırısıyla karşılaşır. Devler, limanda Odysseus'a ait bütün gemileri de parçalar. Tek bir gemi kalır ellerinde. Odysseus'un, limanın dışında demirleyen gemisi... Sağ kalmayı başaranlar, bu tek gemiyle kuzeye gidip büyücü tanrıça Kirke'nin toprağı olan Aiaie adasına çıkarlar. Büyücü Kirke, başta Odysseus'u zehirlemeye çalışsa da Odysseus, tanrı Hermes'in yardımıyla büyücüyü alt eder. Kirke, Odysseus'un gücünden etkilenerek adeta büyülenir. Zaten Odysseus'un zekâsının, kurnazlığının yanında çokça öne çıkan bir diğer özelliği de kadınları etkilemesidir. Odysseus ve arkadaşları bir süre Kirke'nin yanında kalır. Bazı efsanelere göre Kirke ve Odysseus'un çocukları bile olur. 

Kirke, Odysseus'a İthake'ye dönüşü için de yardım eder. Odysseus'u kâhin Teiresias'ın ruhunu bulup yurduna nasıl döneceğini sorması için ölüler ülkesine gönderir. Böylece yeni ve zorlu bir yolculuk daha başlar Odysseus için. Ancak kahramanımız, bu yolculuğu başarıyla tamamlayıp Kirke'nin yanına döner. Ardından İthake'ye gitmek için yola çıkar ancak yine zor bir yolculuk beklemektedir onu.

Tehlikeler sürüyor

Odysseus, kadın gövdeli, kuş kanatlı ve güzel sesli Sirenlerin önünden geçer. Duyanı büyüleyip yolundan alıkoyan bu sese karşı Kirke'nin yola çıkmadan önceki uyarıları sayesinde direnir. Yoldaki en büyük tehlikelerden Kharybdis ve Skylla canavarlarının arasından da altı arkadaşını kurban vererek geçer.

Bu zorlu engellerin ardından Güneş tanrısı Helios'un sığırlarının otladığı Thrinakie adasına ulaşırlar. Rüzgâr yoktur, gemi hareket etmez, mecburen adaya çıkarlar. Odysseus adamlarını sığırlara dokunmamaları için uyarsa aç kalan tayfa, hayvanlardan birkaçını keser. Tayfanın bu hareketi, cezasız kalmayacaktır. Yeniden yola çıktıklarında Zeus, şimşekle paramparça eder gemiyi, Odysseus hariç herkes ölür. Kahramanımız, yelken direğinin üstünde günlerce gittikten sonra Kalypso'nun yaşadığı Ogygie adasına varır. Kalypso, Anadolu coğrafyasının ana tanrıçası Kybele'nin Antik Yunan'daki iz düşümü gibidir. O da Kirke gibi âşık olur Odysseus'e ve kahramanımız bir zaman Ogygie'de kalır. 

Mutlu son

Sonunda tanrılar devreye girer Odysseus'un yurduna dönmesi için. Bir sal yapması için yardım ederler ona. Ancak Poseidon'un öfkesi geçmemiştir bu salı da batırır bir fırtınayla. Fakat bir başka tanrıçanın, İno'nun yardımıyla yüzerek Phaiakların topraklarına ulaşır. Burası yurdundan önceki son durağıdır. Bir Phaiak gemisiyle İthake'ye gönderilir. Fakat macera burada da bitmeyecektir. Odysseus'un "onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine" kâbilinden sonuçlanacak macerasının İthake'deki bölümleri de oldukça ilgi çekicidir. 

Çok zengin, keyifli, heyecan dolu bu mitolojik anlatı, tarih boyunca yazarları, şairleri, müzisyenleri etkiledi. İrlandalı yazar James Joyce'un modernist edebiyatın en önemli örneklerinden biri olan Ulysses romanı, Homeros'un Odysseia'sı ile paralellikler taşıyan kitaplardan biri. Pek çok defa doğrudan sinemaya uyarlanan bu hikâye, bazen de Yunan yönetmen Theo Angelopoulos'un yaptığı gibi yeni hikâyelerin destekleyicisi oldu. Savaşın, gurbetin, özlemin, göçün acısı binlerce yıldır azalmadan ve galiba pek de şekil değiştirmeden devam ettiği, bir hikâyenin içinde kaybolmayı en az atalarımız kadar sevdiğimiz, denizin dost ve düşman yüzlerini hâlâ gördüğümüz içindir belki bu bitmeyen tesir...


Milliyet Arkeoloji 6. sayı, Eylül 2021.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder