Vüs'at O. Bener'in Dost kitabındaki "Dost" ve "Sarhoşlar" öykülerinde müziğin özel bir yeri var. Ya da bu öykülerdeki şarkıların benim için özel bir yer var, emin değilim. İçinden şarkı geçen bu öyküleri okurken "duyduğunuz" o şarkıları biliyorsanız eğer, öykü bitene kadar zihninizde çalmaya devam eder. Öykünün ritmi ile müziğin ritmi birbirini tamamlar. "Dost"ta kendine birkaç satır ile yer bulan şarkı, öyküyü her okuyuşumda zihnimde çalar mesela. Sanki müziğin ve güçlü diyalogların etkisiyle sözcükler film sahnelerine dönüşür. Bu öykülerdeki şarkıları Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Münip Utandı, Safiye Ayla gibi isimlerin seslerinden Spotify'daki bu "playlist"te topladım.
"Dost"
- Kör olası hava, es biraz. Boğulacağız neredeyse. Sigaram bitmiş, var mı sende Niyazi Bey?
Uzattım.
- Naciye'ye de ver bir tane. Al al bırak kibarlığı... Hani bir şarkın vardı senin, onu da söyle ağırdan.
Nazlanmadı. Kurşuniye çalan gözlerinde garip bir parlaklık belirip söndü. Kırgın, dokunaklı bir sesle başladı:
"...Öyle karanlık gece ki ruhum, olmuyor sabah..."
"Göze mi Geldik?", Seçil Heper
Fasıl sevenler için
"Sarhoşlar"
Yaylı arabada dört sarhoşuz. Eczacı bir türkü tutturmuş. Kimimiz katılıyor, kimimiz uyukluyor.
(...)
Yanımızdan tek katlı bir araba geçti. Arabacı bir küfür savurdu. Eczacı yeni baştan bir şarkıya başladı, katılan olmayınca yarıda kesti.
(...) Bu kez daha tiz ama karanlık sesi.
"Alnıma yazılmış bu kara yazı,
Kader böyle imiş, ağlarım bazı..."
Arabacı derin bir iç çekti. Bize bile biraz dokundu. Hoca Sadi söylenmeseydi ağlardık belki de;
- Yahu Tahsin, sus Allahını kitabını seversen. Bırak şu zırtlak sesle şarkı söylemeyi.
Keklik Gibi Kanadımı Süzemedim, Nida Ateş
Derya Tezcan söylüyor
Eczacı suratını astı. Bu kez de sessizlik sinir bozucu. Atların ayak sesleri yeterli değil. Hoca dayanamadı.
- Ulan, dedi, olmayacak. Hadi kardeşim, hadi. Senin çekilir sesin hiç değilse. Başla şöyle hafiften de içimiz açılsın...
Hakim yan gözle beni süzdü:
- Söyle. Utanma.
İçim de öylesine yanıyor...
."Olmaz ilaç", dedim "sine-i sadpareme."
Kim düşünecek onların ne istediğini. Gözü kör olsun, içtim mi içime bir ağırlık, kafama bir durgunluk, sinirlerime bir uyuşukluk gelir, kapıp koyuveririm kendimi. Kapıp koyuverince de...
"Çare bulunmaz bilirim yareme"
Zorlamadan, ağzımın kenarından sızar bu şarkı.
Münir Nurettin söylüyor
Müzeyyen Senar'dan dinliyoruz
Sürahilerin biri dolup biri boşalıyor. Sofrada kaygılı bir durgunluk var. Konuşmuyor gibiyiz. Çiftlik sahibi birden:
- Size bir plak dinleteyim, dedi.
Tam sırası diye düşündüm. Kambur yerinden fırladı. Gramofonda cızırtılı bir ses:
"Sen arzu ettin, bu ayrılık senden eserdir."
(...)
Plak biter bitmez adamın eli, küçük bir yarım çember çizdi. Kambur iğneyi değiştirmeden yeniden başlattı.
"Sen arzu ettin"
Sararmış parmakları isteksizce kadehine uzandı.
Perihan Altındağ'ın taş plak kaydı
Hakimin karısı veremdi. Ne diye verem olmuştu sanki? (...) Biraz da kendine baksaydı. Bir deri, bir kemik. Tutturmuş kürk manto diye. Nesine yani? Ama bu şarkı...
"Alaturka bir plak çalınmıyor mu, canım sıkılıyor", demişti bir gün. "Ne memleket. Sanatoryumun karşısında kır kahvesi var. Allahın günü "bir ihtimal daha var"ı çalar dururlar, diye sızlandı kadıncağız. Gel de deli olma. Param olsa İsviçre'ye gönderirim. İstemem mi, ama yok işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder