14 Aralık 2012 Cuma

Bir Nisan, İki Nisan, Üç Nisan, Dört Nisan Şakaları



Dördüncü ya da beşinci sınıfa gidiyordum, tam hatırlamıyorum. 1 Nisan'dı. Öğle arasında evden döndükten sonra arkadaşlarla okulda buluştuğumuzda günün anlam ve önemine binaen bir şeyler yapmak gerektiğini düşünmüşüz sanırım, tam hatırlamıyorum. Bula bula da "yumurta atma" fikrini bulmuşuz. Bu vesile ile siyasetçilere yumurta atarak yaratıcı olduğunu düşünen üniversiteli arkadaşlara selam eder, bunu 10-11 yaşlarında yaptığımızı hususen belirtirim.

Bu arada şimdi düşününce şakamızın o döneme göre oldukça yaratıcı ve farklı olduğunu da anlıyorum aslında. Neticede o zamanlar okullarda  yapılan en yaygın 1 Nisan şakalarından biri sınıfları değiştirmekti: İki farklı sınıfın öğrencileri anlaşarak birbirlerinin sınıflarına gider, derse gelen öğretmen de bu manzarayı görünce çok şaşırır sonra da hep bir ağızdan "bir niisaaan!" diye bağırılırdı. Evet olay bundan ibaret.



Şakamız için öncelikle gerekli malzemeleri tedarik ettik: Yumurta, yumurta ve yumurta. Bakkaldan yumurtaları aldıktan sonra kendimize bir kurban seçmeye gelmişti sıra. Yine niye olduğunu hatırlamadığım bir sebeple okulun arka tarafında yer alan 3-4 katlı beyaz bir evi kestirdik gözümüze. Sonra da sırasıyla yumurtalarımızı evin üst katlarından birinin balkonuna doğru fırlattık. Maazallah kırılır falan diye camı nişan almıyorduk galiba. Alıyor muyduk yoksa? Dedim ya: Tam hatırlamıyorum.

Evet şakamız tamamlanmıştı. Yani siz öyle sandınız. Ama öyle olmadı. 1 Nisan şakası biraz uzadı. 2 Nisan, 3 Nisan, 4 Nisan şakalarına da maruz kaldı aynı ev. Belki de daha fazla şakalara. Havaların ısınmasıyla yumurtaların kötü kokulara sebep olacağını, balkonu kargaların işgal edeceğini falan düşünüp keyiflendiğimizi hatırlıyorum.

Tahmin edersiniz ki şaka uzayınca tadının kaçması da muhtemel. Yine bir öğle arası ayinimizi gerçekleştirirken camdan uzanan bir başla hemen olay yerini terk ettik. Elimizde birkaç yumurta kalmıştı. Onları da kot farkı sebebi ile okul bahçesi ile aynı hizada bulunan dükkanların kiremitsiz damlarından okulun önünden geçen ana caddeye attık. İşlem tamam, içimiz rahattı.

Ama su uyur, düşman uyumaz: Camdan uzanan baş epey bir uzanmış, okula kadar varmıştı. Okul bahçesinde kısa bir göz gezdirme operasyonu ile tüm şüpheliler tespit edilmişti. Hemen Organize İşler, yok lan, müdür odasına götürüldük. Hayır hayır böyle havalı olmadı. Baştan alıyorum: Göz Gezdirme Operasyonundan Sorumlu Baş Göz Gezdirici Odası'na götürüldük. Tabi tüm işkencelere rağmen suçlamaları reddettik. Ellerindeki tutanakları, gizli kamera görüntülerini, telefon ve ortam dinlemelerinden elde ettikleri ses kayıtlarını, bilgisayarlarda tespit ettikleri delilleri gösterdiler. İnanmadık. Zaten buna kimse inanmaz. İtiraf ediyorum, her ne kadar havalı olmayacaksa da, sıradan bir müdür odasına götürüldük. Nasihatler, nasihatler... Kadın da durmadan konuşuyor, evini mahvettiğimizi, her gün temizlik yapmak zorunda kaldığını söylüyordu. Sınıf öğretmenimiz "Evi temizleme cezası verelim" diye şaka yapıyordu. Müdür nasihatlere devam ediyordu.

"Ben" diyordu, "sizin için bu öğlen arasında mermercilere gidip", zihnim cümleleri kendi kendine tamamlıyordu, mermercilerle konuştum yolda dönerken de yumurtalar görmüş ama ne olduğunu anlamamıştım demek onu da siz yaptınız ha! ama zihnim yanılmıştı. Böyle demedi müdür. Mermercilerle kırık mermerleri almak için anlaşmış, onları aralarına mozaik döktürmek sureti ile tiyatro salonunun zeminine yerleştirecekmiş. Anlayacağınız "fırsattan istifade aferin bekleyen memur refleksi" devreye girmişti. Nasihatlerin bir bölümünde de "hadi diyelim yumurta atıyorsunuz tamam, ama neden milletin evine atıyorsunuz, ne bileyim ağaçlara falan nişan alsanıza evladım." deniliyordu. Ağaçlara nişan almanın nesi heyecanlı? Ağaç sinirlenir mi? Bizi kovalayabilir mi? Amaan zaten bir insan azıcık heyecan arasa ilkokulda müdür olmaz.

Neyse olay tatlıya bağlandı, evi falan da temizledik tabi.

Özet geçiyorum:
Ben: İlkokul müdürleri şakadan anlamaz.
Müdür: Milletin evine yumurta atılır mı evladım, çok ayıp.
Okur:

(gördüğünüz gibi okura saygım sonsuz, ne düşüneceğinizi size bırakıyorum.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder