22 Kasım 2012 Perşembe

Ahmet Midhat ile Twitter’ın Ne İlgisi Var?



Genel bir tabirle “sosyal medya” olarak isimlendirilen Facebook, Twitter gibi web siteleri hayatımızda önemli bir yer tutar hale geldi. Hem de sadece birkaç yıl içinde… Bu araçların yaygın kullanımının hayatımızda birçok açıdan değişikliklere sebep olduğunu ise şimdiden gözlemlemeye başladık. Sosyal medya; günlük yaşantımızı, olaylara verdiğimiz tepkileri, ilişkilerimizi etkilediği gibi sanatı, bilhassa da edebiyatı yakından etkiliyor, dönüştürüyor.

İnternet, ilk kullanıldığı günden beri hayatı hızlandıran, mesafeleri kısaltan, engelleri ortadan kaldıran bir araç oldu. Hiç şüphesiz bu değişimler sosyal medyanın kullanımı ile daha da arttı. Meseleye edebiyat açısından bakarsak, sosyal medyanın yazar ve okur arasındaki mesafeyi ortadan kaldırarak, bu ilişkiyi şimdiye kadar hiç olmamış derecede yakınlaştırdığını görmek mümkün.



Geçtiğimiz aylarda Ahmet Midhat’la ilgili anlatılan bir anıyı duyduğum zaman aklıma hemen Twitter’ın gelmesi de bundan. Hikâye şöyle: Malum ki Osmanlı’da tefrika geleneğinin yaygınlaşmasındaki en önemli faktörlerden biri kahvehanelerdir. Gazetelerde yayımlanan tefrikalar günümüzün televizyon dizileri gibi rağbet görmekte ve aynı hislerle takip edilmekteydi. Herkes okuma yazma bilmediği için de tefrika edilen romanlar, kahvehanelerde okunarak tüm halka ulaştırıldı.

Aslında romanların tefrika olarak yayımlanmasının bir amaçtan ziyade gazetenin abone sayısını arttırmak, devamlılık sağlamak için kullanılan bir araç olduğunu da belirtmek gerek. Öyle ki aboneliklerin yenileneceği aylarda tıpkı dizilerde olduğu gibi tefrikalarda da “sezon finali” yapılarak olay en heyecanlı yerinde bırakılır, böylece abonelerin gazeteden ayrılmamaları sağlanırmış. 


Konumuza dönecek olursak; Ahmet Midhat da o dönemde tefrikaları takip edilen yazarlardan biri… Bir gün yine Ahmet Midhat’ın tefrika olarak yayımlanan bir romanı kahvehanede sesli olarak okunurken, ahalinin çok sevdiği karakterlerden biri ölür romanda.(*) Bu duruma üzülürler ve meseleyi o kadar önemserler ki bir grup kahvehaneden kalkar, Ahmet Midhat’ın Babıâli’deki bürosunun önüne gelerek bağırmaya başlar. O dönem için böyle birkaç kişinin eylem havasında yürümesi pek rastlanır bir durum da değildir. Nihayetinde Ahmet Midhat sesler üzerine cama çıkınca insanlar çok sevdikleri karakterin öldürülmemesini dair isteklerini dile getirir. Ahmet Midhat Efendi de bu isteği geri çevirmeyerek bir sonraki tefrikada durumu düzeltir. 


Okurların yazarla, romanın gidişatını etkileyecek kadar yakın bir ilişki kurmaları, sosyal medya ve daha çok Twitter hayatımıza girene kadar bizim yaşayabileceğimiz bir tecrübe değildi. “Daha çok Twitter” diyorum çünkü burada yazarla doğrudan etkileşim imkânı Facebook’tan yüksek. Geçtiğimiz birkaç on yıla baktığımızda yazar ve şairler ile okurları arasında derin uçurumlar görürüz. O yıllarda yazar,  ulaşılması mümkün olmayan mitolojik bir kahramandır bu yüzden. Taşrada yaşayan birinin “büyük bir yazarı” görmek için İstanbul’a gelmesi o döneme ait yaygın hikâyelerdendir. Yazara ulaşma yolundaki meşakkat de bu durumu daha “mistik” bir havaya bürüyor, yazar ve okur arasındaki mesafe arttıkça edebiyat eseri “üstün” bir varlığa dönüşüyordu. 

Günümüzde yazarlara her bir cümlesi için anında itiraz etmek ve yazardan bir cevap almak mümkün. Şüphesiz bu, edebiyat anlayışını ve yazara bakışı değiştiren bir yenilik. Bu durumu yalnızca edebiyat sahasında değil, günümüzün tefrikaları olan dizilerde de görüyoruz. İzleyiciler; senaristlere, yönetmenlere doğrudan ulaşarak Ahmet Midhat örneğinde olduğu gibi dizinin gidişatı hakkında fikirlerini belirtebiliyor. Hatta geçenlerde Seksenler isimli dizinin yapımcısının, dizide siyasî olaylara ağırlık verilip verilmemesi hususunda seyircilerin fikirlerine danıştığına ve çoğunluğa göre karar verdiğine şahit olduk.


Yıllar önce Ahmet Midhat’ın eserlerinde meydana gelen hadisenin yıllar sonra şekil değiştirerek Twitter’da meydana gelmesi tarihin bir şekilde tekerrür ettiğini gösteriyor belki de. Sosyal medyanın yazar ve okur arasındaki engelleri kaldırmasını ise sevinçle izliyoruz.


Not:  Yazıda Ahmet Midhat’ın ismi geçtiğinden olsa gerek meselenin özünü anlatana kadar arada açıklamalar yapmaktan kendimi alamadım. Öyle derin izler bırakmış ki bir yazıda üslubun değişmesi için ismi bile yetiyor rahmetlinin!



(*) Söz konusu romanın Hasan Mellah olduğunu hatırlıyorum. Olayın anlatıldığı kitabın da bir Ahmet Midhat sempozyumu sebebi ile basılmış olan bir kitap olduğunu biliyorum fakat kaynağa ulaşamadım.



farzimuhal.com, 6 Nisan 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder