3 Temmuz 2012 Salı

Üçü Bir Arada: Üslup, Kurgu, Olay


Güray Süngü, son dönem genç yazarlar arasında ismi öne çıkan yazarlardan biri. Öykü ve romanları ile tanıdığımız yazar son romanı olan Kış Bahçesi[1] ile anlatılarını belli bir dil ve kurgu üzerine inşa ettiğini ortaya koydu. Artık Güray Süngü dendiğinde okurların zihninde belirebilecek bir üslup ve kurgu olduğunu söylemek hata olmaz. Süngü, kendine ait bir dil yakalamış durumda. Kış Bahçesi’nde de bu dili gözlemlemek mümkün. İncelikle işlenmiş, şaşırtıcı bir kurguya sahip olan roman, postmodern anlatı tekniklerinden yararlanılarak yazılmış.

Kış Bahçesi olayların daha çok üç karakter üzerinde yoğunlaştığı bir roman. Kitabın açılış bölümü ile tanıdığımız yazar Aziz Çalışkan, hayatının son demlerinde ailesini bırakarak yüreğinde taşıdığı bir arzunun peşinden çocukluğunu geçirdiği şehre gelen Harun ve Aziz Çalışkan’ın okurlarından Derya, romanın iskeletini oluşturuyor. Aziz ve Harun’un iç dünyalarını yoğun olarak görüyoruz Kış Bahçesi’nde. Karakterlerin düşünceleri, sıkıntıları, umutları, mutlulukları okuyucuya başarılı bir şekilde aktarılıyor. Şüphesiz bunun en önemli sebeplerinden biri kullanılan anlatım teknikleri. Her şeye hâkim 3. tekil şahıs anlatıcı kullanılırken bile birden kendimizi karakterin zihninde bulabiliyoruz. Dışarıdan bakan bir gözün dolaylı anlatımı, doğrudan karakterin zihninden geçenlerle kurulan dolaysız bir anlatıma dönüşebiliyor ani bir şekilde. Yazar bu yolla hem gözlemci anlatıcının hem de iç monolog tekniğinin avantajlarını kullanabilmiş. Bu da metni canlı ve hareketli kılan bir özellik. Romanda sık sık anlatıcı değiştirilmesi, zaman zaman karakterlerin düşüncelerinin doğrudan verilmesi metni tekdüze olmaktan çıkarıyor.

Güray Süngü’nün iç monolog tekniğini Dördüncü Tekil Şahıs romanında kullandığını da görüyoruz. Dördüncü Tekil Şahıs’ta daha yoğun bir biçimde kullanılan bu teknik beraberinde başka özellikler de getirmiş. Kış Bahçesi’nde gördüğümüz iç monolog, bir karakterin içinden geçenlerin okuyucuya aktarılması şeklinde vuku bulmuyor. Çoğu zaman bir nevi diyalogla karşı karşıya kalıyoruz. Bu diyalogun zaman zaman muhatap (Kurmaca metinlerde anlatıcının hitap ettiği kabul edilen hayali kişi ya da grup.) ile karakter arasında olduğu kanısına kapılmak mümkün olsa da genellikle karakterin hayalleri üzerinden kendi kendine konuşması şeklinde meydana geldiğini söylemek mümkündür. Bu iç monologlar sırasında yapmayı planladığı şeyleri, konuşmayı düşündüğü insanları da hayallerine katan karakterler, zihinlerde yaşanmamış olaylar ve diyaloglar da kuruyorlar. Böylece yapılan şey sıradan bir iç monolog olmaktan çıkıyor aslında.

Kitapta iç monologun kullanımı beraberinde başka özellikler de getiriyor. Bu özelliklerin arasında öne çıkanlarından biri de bilinç akışı tekniği. “Serbest şuur akımı” da denen “bilinç akışı” tekniği, anlatıcı durumundaki karakterin düşüncelerinin gerçek düşüncelerde olduğu gibi tamamlanmadan, kesik kesik, çağrışımlarla sürekli yeni konulara atlayarak yansıtılması, gösterilmesidir. Romanın iki ana karakteri diyebileceğimiz Aziz ve Harun da kendi kendilerine konuştukları, düşündükleri zamanlarda zihinlerden geçen kelimeler onları bambaşka yerlere sürükleyebiliyor. Düşünceler, serbest çağrışımlarla bir kelimeden başka bir kelimeye oradan da bambaşka bir olaya atlayabiliyor. Bazı öykü ve romanlarda bu teknik hiçbir düzenli düşünceye yer verilmeksizin kullanılır. Sık karşılaşılan bir örnek olduğu üzere, genellikle akıl sağlığı tam olarak yerinde olmayan karakterlerin düşünceleri, sürekli bilinç akışı tekniği içinde, okuyucuyu yoracak bir tarzda verilir. Konuşmaların, düşüncelerin nereye gittiğini takip etmek okur açısından oldukça zor olur. Anlamlı bir bütün çıkarmak başlı başına bir uğraş haline gelir. Elbette bu bir tercih meselesi. Güray Süngü tercihini böyle bir bilinç akışından yana kullanmamış. Okuru yormayan, her insanın zihninde olabilecek türden çağrışımlarla düşünen karakterler oluşturmuş. Savrulan düşünceler asıl olaydan çok fazla uzaklaşmadan toplanıyor, böylelikle gerçek düşüncelerin arasında geziyormuş hissi okura aktartılırken bilinç akışının anlatıyı okur açısından olumsuz kılacak noktalarına da varılmamış oluyor.

Başarılı şekilde kullanılan bilinç akışı tekniğinin romana getirdiği en önemli faydalardan biri de romanın akıcı bir dile sahip olması. Kış Bahçesi, hızlı ve akıcı bir biçimde okunabiliyor. Bu, roman ya da öyküler için her zaman olumlu bir özellik olmayabilir. Ancak Kış Bahçesi gibi iyi kurgulanmış bir romanın okuru yormadan, hızlı bir biçimde ilerlemesi de yazarın başarısını gösterir nitelikte. (Aksi bir durum da bu roman için garip karşılanmazdı.) Romanda kullanılan dil ve üslup için de aynı şeyi söylemek mümkün. Sayfalarca süren betimlemelere, karakterlere ait “büyük sözlere”, sanatlı ve dolambaçlı ifadelere yer verilmemiş Kış Bahçesi’nde. Zaten birinci tekil şahıs ben anlatıcının hâkim olarak kullanıldığı bir romanda böylesi bir tercihin pek gerçekçi olamayacağı aşikâr.  Yine de satır aralarında etkili sözler görmek mümkün karakterlerin dilinden. Karakterlerin kişisel özellikleri göz önüne alındığında bunun da tutarlı bir tercih olduğu görülebilir. Zira Aziz Çalışkan son zamanlarda pek yazamasa da başarılı bir yazar. Harun’un ise geç de olsa kitaplarla sıkı bir ilişki kurduğunu anlıyoruz.

Olay örgüsünün ve başarıyla kullanılmış bilinç akışı tekniğinin dışında kitabı okumayı zevkli kılan bir başka özellik de yine postmodern anlatılarla daha sık görülmeye başlanan ironi kullanımı. Romanın tamamına yayılan bir ironiden bahsedilemez belki ama karakterlerin konuşmalarında zaman zaman ironilere rastlamak mümkün. İroni ile beraber esprili bir dili de var Kış Bahçesi’nin.

Son dönemde yazılmış, postmodern tekniklere yer verilen roman ve öykülerde geçmişin aksine bir “heyecan” ve “merak” unsuru da var. Eskiden bu tür metinlerde olaylar anlatının en sonunda çözülse bile ağır akan anlatılar tercih edilir, üslup ve kurgu ön plana çıkarılır ancak düğüm sona bırakılsa da bu noktaya gelene kadar bir merak oluşturulmazdı. Çünkü zaten “olay” eskiye nazaran önemini yitirmişti. Belki en sona ulaşana dek -ki bazı anlatılarda tam manası ile bir sondan bahsedemeyiz bile- anlatılanlar anlamlandırılamaz ama bu anlaşılamama bir heyecan ve merak hissi doğurmazdı. Kış Bahçesi ise Harun ve Aziz Çalışkan’ın hayatları olmak üzere iki farklı hikâye üzerinden iki farklı bölüm şeklinde ilerliyor ve okur tarafından aralarında bir ilgi kurulamayan bu iki bölüm sayesinde “acaba ne olacak?” sorusu son sayfaya kadar taşınıyor.

Kış Bahçesi hakkında ayrıntılı bir yazı yazma düşüncesi ile oturduğumda bu merak unsuru yüzünden bir plan yapmak zor oldu benim için. Kış Bahçesi henüz yeni sayılabilecek bir kitap ve romanda olayın büyük bir önemi var. Denebilir ki romanın en güçlü yanlarından biri olay ve bunun kurgulanış şekli. Dolayısı ile olay hakkında ayrıntılı bilgi vermek romanın tüm büyüsünü kaçırabilirdi. O yüzden kitap hakkında daha genel ve teknik üzerinden ilerleyen bir yazı yazmaya çalıştığımı da burada belirtmiş olayım.

Romanda bu iki farklı hayatın anlatımı, farklı bölümler halinde verilmiş. Toplam 27 bölümden oluşan Kış Bahçesi’nde genellikle bir Harun’un bir Aziz Çalışkan’ın hayatı anlatılıyor. Bu da yazının başında yaptığım “postmodern anlatı teknikleri” tespiti açısından değerlendirilebilecek bir tercih. Aynı anlatı içinde farklı zaman dilimlerinden, farklı hayatlardan kesitlerle, ya da birbirinden farklı dil ve üslubun kullanımı ile oluşturulan “parçalılık” Kış Bahçesi’nde de iki farklı hayatın paralel olarak anlatılması ile karşımıza çıkıyor. Bu ise hem yukarıda değindiğim merak unsurunu artırırken hem de okura farklı bir bakış açısı sunuyor. Aslında bu, yaşadığımız modern hayatın tek bir parçadan oluşan yeknesak bir bütün olmadığını, iç içe geçmiş onlarca bileşenden oluştuğunu ve bir olayın birden fazla sebebe bağlanabileceğini, dolayısı ile de bir “belirsizlik” içinde yaşadığımızın başka bir biçimde ifade edilmesidir.

Kış Bahçesi’nde üstkurmaca tekniğinin kullanıldığını da görüyoruz. Bu kendini çok belli eder bir biçimde yapılmamış. O yüzden bu tekniğin kullanıldığını değil ama bu tekniğe bir gönderme yapıldığını ve okurun zihninin biraz bulandırıldığını söylemek daha doğru olacaktır. Kitabın son bölümlerine doğru Harun’un yaşadıklarının Aziz tarafından kurgulanmış bir roman gibi anlatıldığına şahit oluyoruz. Ancak bu çok uzun süren bir bölüm değil. Hatta dikkatle okunmadığında bu ayrıntıyı gözden kaçırmak bile mümkün. Kitabın son sayfalarında ise Harun ve Aziz’in hayatları öylesine kesiştiriliyor ki işte bu kez kurmaca sanılan hayatın gerçekliğini görüyoruz. Böylelikle üstkurmacanın, gerçek ve kurmacayı ayırt edilemeyecek derecede karıştırmak şeklinde özetleyebileceğimiz amacı yerine gelmiş oluyor.

Kış Bahçesi’ni okuyacak olanlara ufak bir tüyo vermekte fayda var: Kitap boyunca ayrıntıları gözden kaçırmamak önemli bir nokta. Bu hem kitaptan alınan zevki arttıracak hem de sona doğru yaklaşırken tahminde bulunma imkânı yaratacaktır. Romanda kitabın başlarından itibaren satır aralarında sona dair ufak ipuçları toplamak mümkün.

Kitap hakkında bu kadar şey söyleyip hiç olumsuz bir yöne değinmemek yazıyı bir “güzellemeye” çevirebilir, bunun farkındayım. Yine de kitabın kurgusu ya da üslubu açısından olumsuz olarak eleştirebileceğim bir yer yok. Ancak kapağın kitaba dâhil olduğunu düşündüğümden iki nokta için olumsuz bir şey söyleyebilirim. Bunlardan birincisi kitabın ismi. Her ne kadar kış bahçesi, olayların çözülmeye başladığı önemli bir mekân olsa da bütünlüğü göz önünde bulundurarak daha iyi bir isim bulunabileceği kanaatimdeyim. Diğer nokta da kitabın kapak fotoğrafı. Fotoğrafa kitapla ilgili çeşitli anlamlar yüklenebilir belki fakat bunun da çok doğru bir tercih olduğunu düşünmüyorum.

Kış Bahçesi iç monolog, bilinç akışı, parçalılık, ironi, üstkurmaca gibi tekniklerin kullanıldığı, iyi kurgulanmış bir roman. Postmodern anlatı tekniklerinden başarıyla yararlanan yazarın olayı göz ardı etmeyerek merak unsurunu da kitap boyunca canlı tuttuğunu görüyoruz. Kış Bahçesi dikkatli okurlarını bekleyen başarılı bir roman.




[1]  Güray Süngü, Kış Bahçesi, 1.b. (İstanbul: Okur Kitaplığı, 2011)



Tasfiye 38, Nisan Mayıs 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder