# Orhan Pamuk, Kafamda
Bir Tuhaflık’ta diğer kitaplarına göre biçim bakımından daha postmodern. Biçim
bakımından Benim Adım Kırmızı’ya
yakın dursa da araya giren karakterlerin kısa konuşmaları ile oluşturulan
parçalılık ve çok seslilik Benim Adım Kırmızı'dan
daha fazla. Orada bir bölüm bir karakterin ağzından anlatılırken burada pek çok
karakter akışı bölerek konuşuyor.
# Kafamda Bir Tuhaflık
için “Kar’dan sonra siyasi roman yazmam” diyen Pamuk’un yeminini bozduğu roman,
diyebiliriz sanırım. Siyaset, romanın en belirgin teması. Mesela İslamcıların
siyasette etkili olmaya başladığı 93 yerel seçimleri ve yansımaları, dindar
biri olan Mevlut'un Beyoğlu'nda boza satmak için girdiği üst sınıfa ait bir
evde içki içen adamlarla diyalogu üzerinden açıkça veriliyor. Buradaki sahne biraz
karikatürize edilmiş, çizgiler biraz daha silik çizilebilirdi.
# Romanda 1960’lardan itibaren diğer önemli siyasi olaylara
da değiniliyor. "Asker korkusu" Mohini'nin saçlarını kestirmesi gibi
basit, bireysel bir olay üzerinden anlatılıyor. Alevilerin, Kültepe'den
kovulması, Gazi Mahallesi’ne
yerleşmeleri, Kürtlerin 90'larda köylerinin yakılmasının ardından İstanbul'a
gelmeleri, Tarlabaşı'nda artan Kürt nüfusu, siyasal İslam'ın Efendi Hazretleri'nin
de bulunduğu Fatih Çarşamba’da etkisini artırması, burada giyilen kıyafetlerin
değişimi, kentsel dönüşüm romanın değindiği siyasi olaylardan.
# Eğitim sistemi, milliyetçi tarih anlayışı göze sokulmadan
eleştiriliyor.
# Pamuk, Masumiyet Müzesi'nde Füsun'u Taşkışla'da üniversite
sınavına sokmuştu; bu romanda da Mevlut'un kızı Fatma aynı yerde sınava
giriyor.
# Romanın Kara Kitap'ı aştığı yorumları koca bir uydurma. Pamuk
zaman zaman niyetlenmiş gibi görünse de romanı esrarlı bir havaya sokmayı
başaramamış ya da bu konuda kararsız kalmış. Aynı nedenle okur Mevlut'un
kafasında bir tuhaflık olduğuna dair yeterli kanıya ulaşamıyor. Bu hava, zaman
zaman Mevlut İstanbul sokaklarında yalnız gezerken, mezarlıklardan geçerken,
romanın son bölümünde vesaire verilmeye çalışılmışsa da yeterli olmamış. Biz
romanın başından itibaren Mevlut'un kafasında bir tuhaflık olduğu konusunda
ikna olarak, sürekli bunun peşinde koşmuyoruz.
# Efendi Hazretleri'nin romandaki işlevlerinden biri “gizemli
bir hava yaratmak”. Fakat bunun başarılamamış olması ve yine Pamuk'un çokça
yaptığı gibi romanda bir cinayete yer vermesine rağmen hiçbir polisiye unsur bulunmaması
da Kara Kitap'ın aşılmasına engel.
# Kara Kitap’taki metinlerarasılık, göndermeler, buna eklenmiş polisiye
unsurlar romanın başarısını arttırmış; tarihi hikâyeler, Kafamda Bir Tuhaflık da dahil sonraki romanlarda kendisine yer bulan
ölümsüz kahraman Celâl Salik ve müthiş köşe yazıları, Kara Kitap'ı başyapıt haline getirmişti.
# Bu roman ise olabildiğince açık yazılmış. Yoruma ve
üzerinde düşünmeye pek fazla yer bırakmıyor. Akademik bir yazı için de bir okur
yorumu için de kitabın kapalı yanlarını açmak için bir fırsat sunmuyor.
# Bu romanın temel başarısı, Türkiye tarihinin 1960'lardan
2012'ye kadar uzanan yaklaşık 50 yıllık bölümünü, olay örgüsü içinde
anlatabilmesi; büyük boyutunu ve küçük puntoları hesaplarsak göründüğünden kalın
olduğu anlaşılacak 466 sayfalık bir kitabı karakterlerin kendi ağızlarından
konuştukları kısa bölümlerle çabuk okunabilir hale getirebilmesidir.
# Karakterlerin kendi ağızlarından konuştukları bölümlerin işlevini
anlamak için bu bölümlere kitabın temel meselelerinden biri olan "kişinin
şahsî ve resmî görüşü arasındaki fark" ya da "kalbin niyeti ve dilin niyeti
arasındaki fark” üzerinden bakmak faydalı olacaktır.
Bu biçim, “belgesel” göndermesi de içeriyor. Kitap,
tarihler ve gerçek olaylarla kurduğu ilişki bakımından bir belgesel halini
alırken karakterler de, belgesellerde söz konusu anlara tanık olan insanların
konuşması gibi olayları kendi açılarından anlatıyor
# 411. sayfada
"(...) tartışma oyları gittikçe artan dincilerin ülkeyi ele geçireceğine,
ya da merak edilecek bir şey olmadığına geldi. Askerler bir darbe yapıp bu
hükümeti devirir diyen de çıktı." deniliyor. Yıl 2001 ya da 2002'nin hemen
başları. Çünkü Fevziye ile Erhan yeni evlenmiş, bu çiftin Mayıs 2002'de doğacak
olan çocuğu İbrahim henüz dünyaya gelmemiş, Mevlut ile Samiha evlenmemiş. Yani
Kasım 2002 gelmemiş ve AKP iktidar değil. Bu durumda bu sözler neden söyleniyor?
Maddi bir hata var gibi görünüyor. Türkiye'de bu tür tartışmalar biraz daha geç dönemde, özellikle Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde yoğunlaşmıştı.
Normalde bir kurmacada bunu mesele etmemek gerekir elbet. Fakat
romanın tamamı gerçek tarihlere riayet edilerek kurgulanmış. Arkadaki kronoloji
de bunun kanıtı. Bu durumda romanın kendi içinde tutarlı olması lazım. Bu
sözler bu tutarlılığı bozuyor bana kalırsa. 28 şubat döneminde ya da 2002'den sonra söylenmiş olsa mantıklı ama yıl 2001.
Bu arada 28 Şubat romanda diğer siyasal süreçlere göre
çok az yer buluyor, o da üstü kapalı olarak.
# 351. sayfada da "tabutu gömülene, kalabalık dağılana
kadar" deniliyor. İlber Ortaylılık yapmak istemem ama bir hastalık söz
konusu olmadıkça Müslüman mezarlıklarında tabutla gömme işlemi yapılmaz.
Belirtilen sayfa numaraları kitabın ilk baskısına göredir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder